Fizan Ekspresi programcısı Milat Bülent Kılıç, İran'ın İsrail'e yönelik saldırıları üzerinden İran'daki son durum üzerine değerlendirme yapıyor.
Bu yazıyı, İran’ın İsrail’e yönelik saldırılarının ertesinde yazıyorum ve bu dakikalarda İsrail henüz silahlı bir yanıt vermiş değil. Ama süreci Farsça yayın yapan, kimi muhalif kaynaklar üzerinden izlemeye çalışan biri olarak görüşlerimi ve gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
İran, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sürecinde, ifade uygunsa, kıpırtısız kaldı. Özellikle bir çatışma istemiyor, bundan çekiniyordu sanki. Ama savaş Lübnan’a sıçrayınca işin rengi değişmeye başladı. Bana kalırsa, İran İsrail’e saldırmayı ya da en azından bu kadar erken bir zamanda saldırmayı düşünmüyordu. Fakat ABD’deki seçimlere kadar Lübnan’ın yerle bir edileceği ve sıranın İran’a geleceği ayan beyan ortaya çıkınca karar verme sürecini hızlandırdı. Netanyahu’nun İran halkına seslenişi ve “yakında her şey çok güzel olacak” yollu sözleri de bu kararda etkiliydi çünkü İran mesafenin ne kadar kısalmış olduğunu bir de böyle teyit etmiş oldu.
İslam Rejimi ciddi eleştiriler alıyordu. Bu nedenle, hem ülke içindeki yandaşlarına karşı inandırıcılığını ve hem de dünyadaki inandırıcılığını ya da caydırıcılığını korumak için bir şey yapması gerekiyordu. Yani İran, gelecek olanı gördü ve ön almış oldu. Bana kalırsa, tersi durumda böyle bir hamle olmayacaktı.
Türkiye’deki büyük çoğunluk, İsrail’i yayılmacı, saldırgan, barbar buluyor. İsrail’in durmayacağına, bütün bölgeyi ele geçirmeye çalışacağına ve bunu ne pahasına olursa olsun yapacağına inanıyor. Bu anlamda, bizim insanlarımız da İsrail’i bir tehdit olarak görüyor; öyle ya da böyle…
Türkiye’de İslamcıların bir bölümü, Nasrullah’ın ölümüne ve İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırılarına sevindi. Ama ideolojik olarak donanımlı olmayan İslamcı ya da inançlı gruplar için bu, Müslümanların bir barbar güç tarafından zulme uğraması anlamına geliyor. Türkiye solunun önemli bir bölümü için de, sol referanslar üzerinden de olsa, İsrail benzer bir konuma karşılık geliyor: Yani emperyalizmin bir ileri karakolu ya da ABD’nin Orta Doğu’daki eyaleti olarak kabul ediliyor. Tam da bu nedenlerle, İsrail’in Hamas’a değilse bile Hizbullah’a ve Lübnan’a saldırısı Türkiye solunca bu çerçevede değerlendirildi. Yani bu çerçevede, kimi şerhler konulmak koşuluyla, Nasrullah’a ve Hizbullah’a yine de bir sempati söz konusuydu. Oysa Orta Doğu’da durum aynı değil. Suriye’deki cihatçı grupların, bölgedeki kimi İslamcı grupların, Nasrullah’ın katline sevindikleri doğru. Ama bu sevinç gösterilerine katılanların tamamının cihatçı olduğunu söylemek gerçekçi ve doğru değil. Türlü nedenlerle kimi laik çevrelerin de bu durumdan hoşnut olduğunu söylemek gerek.
Bu durumun özellikle İran’daki karşılığı ise şöyle: İran’daki rejim muhalifi kesimlerin neredeyse tamamı, Hizbullah’ı bir düşman olarak görüyor. Rejim muhalifi kesimlerin içinde kuşkusuz ki Kürtlerle komünistler de var. Çünkü İran muhalefeti on yıllardır, Filistinli, Lübnanlı cihatçıların polis üniforması giydirilerek İran sokaklarında terör saçtığının farkında. Yıllardır bunu eleştirdiler, lanetlediler, bununla mücadele ettiler. Bu Arap güçleri, Mehsa ayaklanmaları sürecinde de yoğun olarak kullanıldı. Bu, işin bir yanı.
Öteki yanında ise İran’ın uzun zamandır içinde bulunduğu, özellikle ekonomi kökenli, bir dizi büyük sorun var. Pahalılık, yoksulluk, zamlar, enflasyon, işsizlik, uyuşturucu kullanımındaki artış, fuhuş ve aklınıza gelebilecek nice önemli sorun… Buna içme suyu ve sulama kaynaklarının kuruması, göllerin çölleşmesi, hava kirliliği, eğitime ilişkin sorunlar ve göçmen sorununu da eklemek gerek. İran, bütün bu başlıklarda her gün daha kötüye giderken, Molla Rejimi’nin farklı ülkelerdeki Şii gruplara verdiği ekonomik destek halkı çıldırtıyor. Bu paraların ülke halkları için kullanılabileceğinin farkındalar. Rejimce çalınmayan kaynakların buralara aktarılıyor olması Rejim yanlısı olmayan bütün kesimleri çileden çıkarıyor. Dolayısıyla, Nasrallah’a ve Hizbullah’a ilişkin olarak Türkiye’de solda bile izlerine rastladığımız sempatinin İranlı muhalif kesimlerin neredeyse hiçbirinde karşılığı yok. Özellikle İranlı Kürtleri ve monarşi yanlısı kesimleri gözetirsek, bunların İsrail’e, İsrail rejimine yakın hissetmelerinin başkaca gerekçeleri de var. Kürtler, Siyonist Rejim’in Orta Doğu’daki bütün Kürt gruplara verdiği destekten son derece hoşnutlar ve İsrail’i İran’a karşı son çözümlemede bir müttefik olarak görüyorlar.
Bu gruplardan bazıları, “Bizim süreci belirleyecek gücümüz yok; bu nedenle, olsa olsa olsa bu durumdan yararlanmanın yoluna bakabiliriz” yollu sözler ediyorlar. Yani İsrail’in Molla Rejimi’ne yönelik saldırılarının oluşturacağı boşluğu kendi lehlerine çevirmeyi planlıyorlar. Monarşi yanlılarına gelince… Bunların ezici bir çoğunluğu zaten Batıcı yani Avrupacı ama özellikle de Amerikancı çevreler ve kendilerine önder diye belledikleri Şehzade Rıza’nın İsrail’le ilişkileri şahane. Geçen yıl Ağlama Duvarı’nda ağlıyordu ve yanında da Savak’ın eski yöneticisi, işkenceci ve kimilerinin İsrail’in elemanı olarak gördüğü Perviz Sabeti vardı.
İsrail, bu destekçi güruhlarını uzun yılardır sadece Mossad’ın ya da İsrail ordusunun aleni ya da gizli etkinlikleriyle var etmedi. 24 saat Farsça yayın yapan medya kuruluşlarını finanse ederek, bu anlamda kamuoyunu adım adım, sabırla biçimleyerek yarattı. Bu nedenle de, savaşın derinleşmesi durumunda yani İran’ın, İsrail’in, ABD’nin ve genel olarak Batı’nın saldırılarına yoğun olarak muhatap olduğu bir evrede, ülke içinde ciddi karışıklıkların, çatışmaların, sabotajların olacağını öngörmek mümkün.
Bu açmazın farkında olan, her iki kanadı da yani ABD ve İsrail ile Molla Rejimi’ni benimsemeyen, yeni bir yol yaratmaya çalışan bir kesim de var gerçekten ama azınlıktalar. Onların arzusu, daha savaş başlamadan İran halkının Molla Rejimi’ni devirip oyunu bütünüyle değiştirmekti ama bunu başaramadılar.
Son olarak, bu tehlikeli ortamda, İran’da muhalefetin bir kaygı ve tedirginlik içinde olduğunu ve önlem almaya çalıştığını da belirtmeliyiz. Çünkü bu gerilim ortamında Rejim’in muhaliflere yönelik sabotaj, suikast, insan kaçırma gibi girişimleri olabileceğini düşünüyorlar.